Yazar: Rahmi Öğdül,Koreograf:Didem Koban, Proje Koordinatörü: Süleyman Demirkol, Film yönetmeni: Michael Maurissens, Dans/Medya: Onur Topal-Sümer, Görsel Sanatçı: Zekiye Buğurcu
Performans: Bade Kerik, Hazal Aydın, Nevra Atahan, Duru Karasalih, Sude Cengiz, Umut Yaşam Bizim, Zahara Geçmen, Elvin Biçer, Turna Ekmekçi, Bade Yaylacı, Masal Aydın, Sare Yaylacı
KENTİN KAPILARI
Metin: RAHMİ ÖĞDÜL
Bir kentin çok sayıda girişi olabilir ama insan bir kente ancak algı kapılarından girebilir. Algı kapıları aynı zamanda kentin de kapılarıdır. Hangi kapıdan girerse girsin, ulaşılacağı yer bellidir, bedeni. Kentin yüzeyi bedenin yüzeyine, bedenin yüzeyi de kentin yüzeyine dönüşür; yüzeyler birbirleriyle örtüşür. Kentte dolaşmak, tensel bir yolculuktur; yüzeyin yeğinliklerinin, haz noktalarının, arzu akışlarının keşfedileceği bir yüzey sanatı. Bir beden kendini ancak yüzeyde tanıyabilir, nelere muktedir olabileceğini ancak yüzeyin kıvrımlı yollarında öğrenebilir. Kent, insanların, hayvanların, bitkilerin, malların, sözlerin, türkülerin, arzuların, türlü türlü akışların keşistiği yerde kurulmuştur. Kentin yüzeyi hazların yüzeyi de olabilir, arzu akışlarının yüzeyi de. Hazların yüzeyi olarak kentte kişi, haz noktalarının peşinden koşar, hazlarını doyurmanın yollarını arar ve her doyumdan sonra hızla tükenir. Arzu akışlarının yüzeyi olarak kent ise doyumsuzluğun yüzeyidir, kişi şeylerle sürekli birleşmenin, bağlantı kurmanın, kendini çoğaltmanın yollarını arar; kesintisiz bir akıştır. Aynı kent hem hazların kenti hem de arzuların kenti olabilir. Aynı kentte insan, hazlarla hızla tükenebilir, arzularla sonsuzca çoğalabilir.
Dünyayla temasımız, bizi sarmalayan derinin özelleşmiş kısımları aracılığıyla, bedenin yüzeyinde gerçekleşir. Ten görür, ten koklar, ten işitir, ten dokunur, şeylerin tatlarını ayırt eder. Kısaca ten duyumsar. Ve tensel olan, estetiktir. Yunanca ‘Aisthetikos’, doğrudan duyumsamayla ilgili bir sözcük; “duyumsamayla algılanan şey”. ‘Aisthesis’ ise duyuma dayalı algı deneyimi. Susan Buck-Morss’un belirttiği gibi, estetiğin başlangıçtaki alanı sanat değil, gerçekliktir, yeryüzüdür. (Rüya Alemi ve Felaket, Metis). Estetik; ten sayesinde yeryüzünü duyumsama edimi. Ve bir kente algı kapılarından girdiğinizde kent bir estetik deneyim olarak sarıp sarmalar sizi. Kentin yüzeyiyle birlikte dalganır teniniz. Kentin yüzeyi tıpkı teniniz gibi gözenekli ve kıvrımlıdır. Kent, hele bir de ipek yolu kentiyse,kıvrımlarında geçmişe ve şimdiye özgü kokusal, tatsal, işitsel, görsel ve dokunsal deneyimler saklar. O yüzden insan bilmediği bir kentte dolaşırken, kendi bedenini de tanır; kent kıvrımlarını açtıkça bedenin de kıvrımları açılır. Kentin kıvrımlarında dolaşmak, bedenin kıvrımlarında dolaşmaktır. Labirent Yunancada kendi üzerine kıvrılmış demek. Kent ve insan birbirlerinin üzerine kıvrıldıkça birbirlerine düğümlenir. Siz mi kentin içinde dolaşırsınız yoksa kent mi sizin içinizde? Ayırt edemezsiniz.
Kent kendi üzerine kıvrıldıkça mekanlar yaratılır. Bir kent kıvrımlarında sonsuz sayıda mekân barındırabilir. Kenti, kendi üzerine kıvıran insandır; kendini ancak mekanını üreterek var edebilir çünkü. Arapça ‘kevn’ kökünden gelen mekân, bir şeyin varlık hâline geldiği yer anlamına gelir. Kendini yeryüzünde var ettikçe mekânlar üreten insan, mekân içinde kendini yeniden ve yeniden üretir. Ve insan kendini mekânda biriktirir. Mekân; insanın üretimlerini, eylemlerini, ilişkilerini, nesnelerini, anılarını muhafaza eder. Mekân, akıp gitmekte olan ve hızla evvel zamanlara dönüşen zamansal, gelip geçici bir yaşamın zaman içindeki olup bitmiş âllerini, varlığını muhafaza eden yerdir. Muhafaza ve hafıza; her ikisi de Arapça “korudu, sakladı” anlamına gelen “hafaza” sözcüğünden türemiş. Mekân hafızadır.
- Bu proje Kültür İçin Alan Uluslarası Dolaşım Programı kapsamında desteklenmiştir.
Leave a Reply